İstanbulTürkiye

İstanbul’da Mutlaka Görmeniz Gereken 7 Eşsiz Yapı

Tarihin katman katman biriktiği, her köşesinde ayrı bir hikâye saklayan İstanbul sadece bir şehir değil; yaşayan bir açık hava müzesi. Yüzyıllar boyunca imparatorluklara başkentlik yapmış bu eşsiz metropol, mimarisiyle de hayran bırakıyor. Modern yapılarla iç içe geçmiş Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi eserleri, İstanbul’u keşfetmeyi bitmek bilmeyen bir maceraya dönüştürüyor. Hepsi birbirinden farklı dönemlerden gelen, ama bir bütün olarak İstanbul’u İstanbul yapan bu yapılar, şehri gezmenin ötesinde hissetmenizi sağlayacak.

Başlamadan önce hatırlatma: Listede saydığımız yerleri ve çok daha fazlasınız adım adım kişisel ve dijital tur rehberinizle gezmek için Piri Guide mobil uygulamasını indirmeyi unutmayın!

Yerebatan Sarnıcı

Jüstinyen döneminde yapılmış olan Yerebatan Sarnıcı, İstanbul’un en gizemli yapılarından biri. Geçmişte Tarihi Yarımada’da bin civarında sarnıç olduğu düşünülüyor. Yerebatan Sarnıcı ise bunlar arasında en büyüğü. Zamanında Romalılar tarafından şehrin su ihtiyacını karşılamak üzere inşa ediliyor. Yağmur suları ve Belgrad Ormanı’ndan gelen kaynaklar gibi çeşitli yerlerden su çekiliyor. Devşirme yöntemiyle yapılan sarnıçta, farklı yapılardan arta kalan sütunlar kullanılmış. Bu yüzden süslü sütunlardan düz olanlara kadar birçok mimari detay görmek mümkün. Sarnıcın en meşhur özelliği ise ters duran Medusa başı. Neden orada olduğu hâlâ tartışmalı. Kimisi koruma amaçlı yerleştirildiğini düşünürken, kimisi de ellerinde başka parça kalmadığı için bu başı kullandıklarını söylüyor.

Fener Rum Lisesi

Fener Rum Lisesi, İstanbul’un en ihtişamlı yapılarından biri. Fener’i heybetiyle süsleyen bu yapı tam olarak 144 yaşında. 19. yüzyılın önemli mimarlarından biri olan Dimadis tarafından inşa edilmiş. Kendisi aynı zamanda Fener Rum Lisesi mezunu. Binanın çarpıcılığı, kırmızı renginde saklı. Marsilya’dan özel olarak getirilen ateş tuğlalar binanın temel yapısını oluşturuyor. Bu nedenle halk arasında “Kırmızı Okul” olarak da anılıyor. Okul her ne kadar dışarıdan büyük ve görkemli görünse de içi oldukça dar. Adeta bir tiyatro sahnesini ya da bir kartalın kanadını andırıyor.

Çiçek Pasajı

1870’lerin ikinci yarısında inşa edilmeye başlanan Çiçek Pasajı, “Büyük Pera Yangını” sonrası yapılan yapılardan biri. Rum asıllı Osmanlı banker Restaki Efendi tarafından yaptırılmış. Orijinal adı Cité de Péra olmasına rağmen zamanla “Çiçek Pasajı” olarak anılmaya başlanmış. Bunun sebebi, 1917 Bolşevik Devrimi’nin ardından İstanbul’a gelen Beyaz Rus göçmenler. Geçim sıkıntısı yaşayan bu göçmenlerden bazıları Beyoğlu’nda çiçekçilik yapmaya başlamış. Zamanla pasajın içinde ve çevresinde bu çiçekçiler çoğalınca, yapı da halk arasında “Çiçek Pasajı” adını almış.

Çiçek Pasajı’nın köklü hikayesinin devamını merak ediyorsan çok daha fazlasını Piri’nin Beyoğlu sesli turunda bulabilirsin. Tek yapman gereken Piri’yi indirmek.

İstanbul Modern Sanat Müzesi

Yeni İstanbul Modern binası, ünlü İtalyan mimar Renzo Piano ve ekibinin imzasını taşıyor. Paris’teki Pompidou Merkezi, Amsterdam’daki NEMO Bilim Müzesi, New York’taki Whitney Amerikan Sanat Müzesi ve Berlin’deki ünlü Potsdamer Meydanı’nın tasarımları da aynı ekibe ait. Camla çevrelenen zemin katta Boğaz’ın, karşıdaki Tarihi Yarımada’nın ve Tophane’nin içeri dolması hedeflenmiş. Bu yumuşak geçiş sayesinde müzeye girdiğinizde kendinizi dış dünyadan tamamen kopmuş hissetmiyorsunuz. Müzenin birinci katı süreli sergiler, etkinlikler ve ofisler için ayrılmışken; ikinci katta İstanbul Modern’in çağdaş sanat koleksiyonu sergileniyor. Yapının en dikkat çeken yeri ise—eserleri bir kenara koyarsak—şüphesiz terası! Terasta oldukça sığ bir su birikintisi bulunuyor. Bu hem martıları yapıya çekiyor hem de rüzgârla hafifçe titreyerek binayı Boğaz’ın dalgalarıyla görsel olarak bağlıyor.

Pera Palas Oteli

Pera Palas, Beyoğlu’nu “Batılılaşan ve modernleşen Türkiye’nin merkezi” yapma hareketinin bir ürünü olarak inşa edilen en önemli yapılardan biri. İstanbul’a gelen seçkin misafirleri ağırlamak üzere 1895 yılında açılmış. Kimler gelmemiş ki buraya? Ancak otelin en kıymetli konuğu kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk. Onun kaldığı 101 numaralı oda bugün bir “müze-oda” olarak ziyaret edilebiliyor. Bunun dışında Agatha Christie, İsmet İnönü, Jacqueline Kennedy, Tito, Alfred Hitchcock ve Ernest Hemingway gibi dünyaca ünlü isimler de burada konaklamış. Hatta bazı kaynaklara göre Mata Hari ve Çiçero gibi ünlü casuslar bile bu otelde kalmış.

Minerva Han

Minerva Han, 1913 yılında Atina Bankası olarak hizmet vermeye başlamış. Bulunduğu cadde üzerinde inşa edilen son bina olma özelliğine sahip. Hana adını veren Minerva, Roma mitolojisinde bilgelik ve sanatın tanrıçası Athena’nın karşılığı. İtalyan mimarisinden etkilendiği görülen bu yapı, İstanbul’un ilk betonarme binalarından biri olduğu için yangınlardan daha az etkilenmiş ve daha az restorasyon görmüş. Bina bugün hâlâ orijinal asansörünü kullanıyor. Dış cephesi Avrupa mimarisini yansıtan mitolojik ögelerle süslenmiş. Giriş kapısının üzerindeki kabartmalarda, bolluğu simgeleyen iki bereket boynuzu ve ortada Minerva’nın büstü yer alıyor. Binanın farklı noktalarında Hermes, tıbbın simgesi yılan ve Venüs heykelleri gibi detaylar da gizli.

Galata Kulesi

Dünyanın en eski kulelerinden biri olan Galata Kulesi, Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi’ndeki Hezarfen Ahmet Çelebi efsanesiyle ünlü: Kendi yaptığı kanatlarla buradan havalanıp Üsküdar’a kadar uçtuğu söylenir. İlk olarak Bizans döneminde “İsa Kulesi” adıyla deniz feneri olarak inşa edilmiş, sonra “Büyük Burç” olarak anılmış. Zaman içinde rasathane, gözlemevi, hatta hapishane olarak kullanılmış; 18. yüzyıldan itibaren yangın gözetleme kulesi olmuş. Birkaç yangın ve fırtına atlatmasına rağmen bugün hâlâ ayakta duran kule, İstanbul’un en ikonik manzaralarını sunuyor.

İstanbul’un hikayaleri asla bitmez. İstanbul’u adım adım kişisel rehberinle gezmek için Piri Guide’ı indirmeyi unutma.

Eğer keşif için ilham arayışındaysan, Kapalıçarşı rehberimiz de ilginiz çekebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir