Merhaba, Rumların “güzel kokulu ada” dedikleri Cunda’ya hoş geldiniz. Balıkçı teknelerinin süslediği iskelesi parke taşlı sokakları ve Eski Rum evleri ile Cunda Ege’nin en özel adaları arasında.
Rumların güzel kokulu adası demiştik başta değil mi? Meltemin de etkisiyle çiçeklerin mis gibi kokusu adanın dört bir yanını sarınca Rumlar bu adaya güzel kokulu anlamına gelen Moshonisia demişler. Osmanlıca metinlerde ise burası Cezire-i Yunda olarak geçiyormuş. Başı boş at sürüsü anlamına gelen ‘Yund’ kelimesini ilk kullanan kişi Piri Reis. Ünlü eseri Kitab-ı Bahriye’de, Cunda ve çevresindeki adalardan Yund Adaları diye bahsetmiş. Yund adaları olmuş size Yunda adaları sonra da Cunda adası…
🛎️ Yazıya başlamadan önce hatırlatalım: Cunda’yı adım adım kişisel ve dijital tur rehberinizle gezmek için Piri Guide mobil uygulamasını indirmeyi unutmayın! 😊
Cunda Nerede?
Cunda adası, Ayvalık çevresindeki irili ufaklı 22 adanın yerleşime açık tek ve en büyük adası. Ege Denizi’nin de Gökçeada, Bozcaada ve Uzunada’dan sonra dördüncü en büyük adası. Cunda Merkez’e de yaklaşık 20 dakikalık yürüyüş mesafesinde.
Cunda’ya Nasıl Gidilir?
Cunda’ya ulaşım oldukça kolay. Özel aracınızla gidecekseniz park yerleri bol, bir de Cunda’da görülecek yerlere de ulaşımı rahatlatılıyor. Ayvalık’ın çeşitli yerlerinden ise Cunda’ya kalkan minibüsler de var. Fakat saatleri kısıtlı. Bu yüzden gitmeden önce saatleri buradan kontrol edebilirsiniz.
Ayvalık’a ulaşım için de Ayvalık gezi rehberimize bakabilirsiniz.
Cunda’ya Ne Zaman Gidilir?
Cunda’nın en güzel mevsimi yaz aylarında oluyor. Hem dükkanların çoğu açık hem de sokakları cıvıl cıvıl oluyor. Fakat tabii yaz olduğu için son derece kalabalık da olabiliyor. Özellikle bayram gibi tatillerde yere iğne atsan düşmeyecek seviyelere gelebiliyor. En güzel ay ise kesinlikle Eylül.
Bahar ayları da çok keyifli bu adanın. Fakat bizden uyarması Ayvalık’ın meşhur rüzgârı özellikle Cunda’da insanı aptala döndürebiliyor. O yüzden bahar aylarında giderseniz üzerinize ceket almayı unutmayın.
Cunda Gezilecek Yerler
Cunda’da mutlaka görmeniz gereken yerleri altta listeledik. Ancak çok daha fazlasını Piri mobil uygulamasında bulabileceğinizi hatırlatmış olalım. Piri mobil uygulaması, size Cunda için en güzel rotaları sunuyor, konumunuzu algılıyor ve neredeyseniz oranın hikayesini otomatik anlatmaya başlıyor. Size sadece kulaklığınızı takmak ve rotayı takip etmek kalıyor. Tamamen sizin keyfinize ve hızınıza göre hareket eden kişisel mobil tur rehberinizi indirmeden Cunda’yı gezmeye başlamayın! 😊
Taş Kahve
Taş Kahve Cunda’nın en ikonik yerlerinden biri. Özellikle de dibek kahvesi ile meşhur. Bu kahvenin özelliği, kahve çekirdeklerinin değirmende değil dibek taşından yapılmış havanda dövülerek öğütülmesi. Bir kilo kahve çekirdeğinin öğütülmesi yaklaşık 1 saat sürüyor. Ve bu sürede kahveci havan taşını havana tam 2000 kez vuruyor! Arkasında böyle bir emek olduğunu duyduktan sonra kahveyi iki yudumda içmek mümkün değil. Fincan ne kadar küçük olursa olsun, höpürdetmek, tadını çıkarmak şart.:)
Bu arada, dibek kahvesini öğütürken havana kahve çekirdeğinin yanı sıra, kakule, mercan köşk veya damla sakızı eklenerek farklı tatlar elde edilebiliyor. Damla sakızlı türk kahvesini ülkemizde artık her yerde bulmak mümkün. Ama memleketi, damla sakızının memleketi olan Ege’dir.
Cunda Evleri
Cunda sokakları, mimariye meraklı olanlar için bir açık hava müzesi gibi gezilebilir. Cunda mimarisinin bir özelliği de, buradaki yapılarının hemen hemen hepsinin Sarımsak taşından yapılmış olması. Sarımsak taşı adı üzerinde Ayvalık’ın Sarımsaklı beldesinde çıkarılan bu yöreye özgü volkanik bir taş. Taşın çıkarıldığı Badavut mevki 35 milyon yıl öncesine ait volkanik hareketlerin izlerini taşıyor. Sarımsak taşı hem çok dayanıklı hem de işlenmesi çok kolay. Kendiliğinden ısı izolasyonu sağlıyor, yazın sıcağı kışın ise soğuğu dışarıda tutuyor. Bu yüzden, özellikle bu bölgede mimaride en çok tercih edilen yapı malzemesi olmuş. Ancak bu taşın çıkarıldığı Badavut mevkii sit alanı ilanı edildikten sonra buradaki taş ocakları da kapatılmış. Bugün artık Sarımsak taşı çıkarılmıyor. Bu nedenle restorasyon geçirmiş evlerin bazılarında sarımsak taşının sınırlı olarak kullanıldığını görebilirsiniz.
Taksiyarhis Kilisesi Rahmi Koç Müzesi
Cunda adasında 1800’lerde nüfusun yüzde 90- 95’ini Rumlar oluşturuyormuş. 1850’lerden sonra adada inşa edilen yedi kiliseden günümüze sadece üç tanesi gelebilmiş. İşte onlardan bir tanesi karşımızda duran Taksiyarhis Kilisesi. Bu kilise, adadaki Rum cemaatin giderek büyümesi neticesinde 1873 yılında metropol kilisesi – yani kentin en büyük kilisesi olarak inşa edilmiş. Ve Taksiyarhis’e yani koruyucu baş melekler Cebrail ve Mikail’e adanmış
Taksiyarhis Kilisesi, adadaki Rum cemaatin mübadele döneminde Yunanistan’a göç etmesinin ardından bir süre boş kalmış. 1927- 28 yıllarında camiye çevrilmiş. 1944 yılında Edremit Körfezi depreminde çok büyük hasar görmüş. Bu tarihten sonra da kullanılmamış. Taa ki 2011 yılında Vakıflar Meclisi kararı ile Rahmi Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı’na tahsis edilene kadar. Bu tarihten sonra kilise binası restore edilmiş ve müzeye çevrilerek 2014 yılında tekrar ziyarete açılmış.
Kilisenin içerisinde, İstanbul ve Ankara’daki Koç Müzelerine benzer şekilde eski oyuncaklardan zaman ölçüm aletlerine kadar tam bir nostalji rüzgarı estiren geniş bir koleksiyon sergileniyor.
Sevim & Nejdet Kent Kütüphanesi
Cunda’nın sembol yapılarından bir tanesi burası: Agios Yannis Kilisesi ve yanındaki Yel Değirmeni. Bu iki eski tarihi yapının 1800’lü yılların sonunda Patrik Teodosios zamanında İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı bir manastıra ait olduğu tahmin ediliyor. Agios Yannis Kilisesi manastırın ana kilisesi. Değirmen ise büyük ihtimalle hem manastırın ununu öğütüyor hem de manastırın kendini finanse etmesini sağlayan eknomik bir faaliyet olarak işletiliyordu.
Bu manastır kilisesi, içerisindeki zengin kitaplığı sebebiyle de ün salmış. Mübadele sonrasında kilise işlevini yitirmiş. Devam eden yıllarda da hem doğal hem beşeri sebeplerle tahrip olmuş. 1989 yılında arkeolojik sit alanı ilan edilmiş. Rahmi Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı tarafından koruma altına alınmış ve restore edilmiş. 1997 yılında da bu vakfa bağlı bir müze olarak ziyaretçilere açılmış. Müzeyi ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.
Cunda’nın hikayeleri tabii ki de bu kadar değil. Doya doya gezmek ve gizli hikayelerini dinlemek için sizi Piri Guide’a alalım.