“Tüm dünya bir sahnedir…”
Böyle der Shakespeare, kadınları ve erkekleri de bu sahnede rol alan oyunculara benzetir.
Bu sahnenin parçalarından biri olan Londra dünyanın en kozmopolit şehirlerinden biri. Tarih ve kültürle harmanlanmış mirasıyla eşsiz bir kent. Burada gezilmesi gereken yerler öyle çok ve öyle özel ki zaman zaman bir kitabın ya da filmin içinde hissediyor insan kendini. Sonuçta tarihte, sanatta ve edebiyatta önemli etkiler yaratmış bir şehir burası. Gezerken, izlerken ve hatta okurken bu etkileri daha yakından göreceksiniz.
Mesela Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikâyesi’ni okuyanlar bilir ki bahsedilen iki şehirden biri Londra’dır. Büyümek istemeyen, tek isteği rüya bahçelerinde dolaşmak olan Peter Pan de var tabii. Kensington Bahçeleri’ni gezerken kendinizi Peter Pan hikâyesinin içinde bulabilirsiniz. Çünkü yazar J. M. Barrie, Peter Pan’i yazarken ilhamını Kensington Bahçeleri’nden almış.
Yazıya başlamadan önce hatırlatalım: Londra’yı adım adım kişisel ve dijital tur rehberinizle gezmek için Piri Guide mobil uygulamasını indirmeyi unutmayın!
Londra Nerede?
Londra, İngiltere ve Birleşik Krallık’ın hem başkenti hem de en büyük şehridir. Ünlü Thames Nehri’nin üzerinde yer alır. Tarih sahnesinde de çok önemli bir yere sahiptir. Sanattan ekonomiye, eğitimden eğlenceye kadar daha birçok konuda dünya şehirlerine yol göstermiş bir kenttir burası.
P.S. “Eee şimdi Birleşik Krallık ne, Büyük Britanya ne?” sorusu sıkça duyulan bir soru. Hatta UK (Birleşik Krallık) ile Great Britain (Büyük Britanya) bazen karıştırılabiliyor. Siz İngiltere sınırlarına adım atmadan önce biz hemen basitçe açıklayalım:
Birleşik Krallık, Kuzeybatı Avrupa kıyısında çeşitli adalara dağılmış bir ulus. Birleşik Krallık’ın içerisinde İngiltere, İskoçya, Wales ve Kuzey İrlanda bulunuyor. Büyük Britanya ise İngiltere, İskoçya ve Wales’in büyük bir kısmının bulunduğu geniş bir ada.
Londra’ya Nasıl Gidilir?
Londra’ya Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden direkt veya aktarmalı olarak hava yoluyla geçiş yapabilirsiniz. Uçuşlar genellikle İstanbul aktarmalı oluyor. İstanbul’dan Londra yaklaşık 3,5 saat sürüyor. İzmir veya Ankara’dan kalkıp İstanbul aktarmalı olarak gidecekseniz yolun 4,5 saat südüğünü söylemek mümkün. Hava yolundan şehir merkezine gitmek için ise National Express’i kullanabilirsiniz.
Londra’da Schengen Vizesi Geçerli Mi?
Hayır, Londra’da Schengen vizesi geçerli değil. Londra’ya gitmek için İngiltere vizesi almanız gerekiyor. “İngiltere vizem var, o zaman Schengen üyesi Avrupa ülkelerine de geçerim” diye düşünmeyin. Çünkü İngiltere vizesi, maalesef Schengen ülkelerine girmenize olanak sağlamıyor.
Londra’ya Ne Zaman Gidilir?
Yağmur şimdi Londra’da ne güzel kokuyordur, değil mi? Eğri oturup doğru konuşalım, yağmur can sıkıcı olabiliyor bazen ama biz yağmuru sevenlerdeniz. Özellikle de Londra’nın o ünlü yağmurlarını sevenlerden. Londra’da yağmurun en fazla yağdığı dönem Kasım ve Ağustos ayları. En az ise Mart ve Nisan’da yağış alıyor. Ancak yine de her ay yaklaşık 10 gün yağmurun Londra’ya uğradığını söylememiz gerek. Soğuktan bıkmış gezginler şehirde havanın daha ılık olduğu, çiçeklerin açtığı ve Londra parklarının yemyeşil bir görüntüye büründüğü Mart-Mayıs aralığını seçebilir.
Cebim çok yanmasın diyenler kış aylarına yönelebilir. Tatil sezonunun artık bittiği, fiyatların biraz daha düştüğü Ocak ve Şubat ayları var. Fakat Londra otelleri öyle her zaman boş olmuyor, sezon bitiminde bile umduğunuz sakinliği bulamayabilirsiniz. Aynı zamanda Londra’da gezeceğiniz önemli yerlerden bazılarının kışın ziyarete kapalı olabileceğini de göz önünde bulundurun.
Londra Lezzetleri
İngiltere’de ne yesem ne yesem diye düşündüğünüzde akla ilk Fish & Chips geliyor. Bu tam bir Londra klasiği zaten. Yanında hangi balık olacak diye düşünüyorsanız da normalde “chippies” dediğinizde en çok morina balığı tercih ediliyor. Ancak uskumru ve pisi balığı gibi alternatifleriniz de var.
Bir günlüğüne de olsa Londra’yı bir “Londoner” gibi deneyimlemenizi öneririz. O yüzden o beş çayı içilecek! Yanına da enfes bir limon kremalı çörek alınacak 🥐 Bizim bile şimdiden ağzımız sulandı! Beş çayı dışında Londra’da mutlaka yapmanız gereken bir başka şey daha var: yağmurun altında kalmışken bir pub’a sığınmak.
Londra’da şunları da tatmadan gitmeyin:
- İngiliz kahvaltısı
- Beigel
- İskoç yumurtası
- Dana rosto (Sunday Roast)
Londra’da çokça Türk, Ortadoğu ve Hint mutfağı sunan restoranlarla da karşılaşacaksınız. Seçim sizin.
Londra Gezilecek Yerler
Londra’da mutlaka görmeniz gereken yerleri altta listeledik. Ancak çok daha fazlasını Piri mobil uygulamasında bulabileceğinizi hatırlatmış olalım. Piri mobil uygulaması, size Londra için en güzel rotaları sunuyor, konumunuzu algılıyor ve neredeyseniz oranın hikayesini otomatik anlatmaya başlıyor. Size sadece kulaklığınızı takmak ve rotayı takip etmek kalıyor. Tamamen sizin keyfinize ve hızınıza göre hareket eden kişisel mobil tur rehberinizi indirmeden Londra’yı gezmeye başlamayın
Shakespeare Tiyatrosu
Shakespeare Tiyatrosu yani Shakespeare’s Globe, Londra’nın en eski bölgelerinden birinde yer alıyor. Ancak Shakespeare’s Globe deyince buranın Shakespeare’in zamanındaki Globe Theatre olduğunu düşünmeyin. Şu an Shakespeare Tiyatrosu olarak geçen bina aslında çok yeni. 1997’de eski binanın bir replikası olarak inşa edilmiş. “Orijinal Globe Theatre’a ne olmuş?” diyenleri duyuyoruz. Hemen merakınızı minik bir tarihi yolculukla giderelim.
Shakespeare, tiyatroda özel bir efekt olarak küçük toplar ateşliyormuş. 1613 senesinde Henry VIII oyunu sergilenirken işler biraz ters gitmiş. Bu toplardan dolayı tiyatronun çatısı alev almış. Ne yazık ki tüm bina iki saatten daha az bir sürede yerle bir olmuş. 1997 senesinde de Amerikalı oyuncu Sam Wanamaker’ın yardımıyla yeni tiyatro binası, Shakespeare’in zamanındakine çok benzer bir şekilde inşa edilmiş. Fakat 1993’te vefat eden oyuncu yeni Shakespeare Tiyatrosu’nun tam halini görememiş.
St. Paul Katedrali
St. Paul Katedrali, tüm Londra’nın ana kilisesi. Burayı aslında ulusal bir katedral olarak düşünebiliriz. Çünkü önemli ulusal olayların birçoğu tam da bu katedralde gerçekleşmiş. Prenses Diana’nın upuzun gelinliğini herkes bilir. 1981 yılında Prenses Diana o göz alıcı gelinliğini St. Paul Katedrali’nde Prens Charles ile olan düğününde giymişti. Winston Churchill’in de cenaze töreni yine burada düzenlenmişti.
St. Paul Katedrali Londra tarihinin bu isme sahip ilk katedrali değil. Maalesef bundan önceki dört St. Paul Katedrali yangın nedeniyle günümüze ulaşamamış. Onların yerine de en son bu katedral yapılmış. Şu anki yapının girmeden batı cephesinde Kraliçe Anne’in bir heykelini de görebilirsiniz. Katedral, hâlâ faaliyet gösterdiği için pazar günleri ziyarete kapalı.
Kensington Sarayı
Kensington Sarayı, 17. yüzyılda iki katlı bir Jacobean köşkü olarak inşa edilmiş.1690’larda Kral III. William ve II. Mary, köşkü saray haline getirmek için Sir Christopher Wren’i görevlendirmişler. Wren, orijinal yapıya üç kanat ekleyerek hâlâ bugün ayakta duran büyük bir Barok sarayı oluşturmuş.
Kensington Sarayı’nda devlet odalarını, bahçelerini ve sergilerini gezebilir, kraliyet ailesinin tarihini öğrenebilirsiniz. Burası tarihi ve kültürel öneminin yanı sıra modern Britanya monarşisinin de sembolü.
Tower Bridge
Londra Köprüsü için ünlü bir köprü dedik ama en ünlüsü aslında o değil. İşte Londra’nın sembolü Tower Bridge’tesiniz!
Tower Bridge, Victoria Döneminde insanların yeni bir köprüye duyduğu ihtiyaçtan doğmuş. İnsanların şehre girişini kolaylaştırmak istiyorlarmış. Ama Londra limanına gitmek için gemilerin de geçmesi gerekiyormuş. O nedenle bir tasarım yarışması düzenlenmiş ve açılıp kapanan köprü projesi kazanmış. İlk zamanlar köprünün günde 20 kere açılması planlanıyormuş fakat şu an Tower Bridge, yılda yaklaşık sadece 850 kere açılıyor.
📽️ Piri’den öneri: 2012 Olimpik Oyunları’nı ve İngiltere’nin o gösterişli açılışını kimler hatırlıyor? Eğer izlemediyseniz izlemenizi öneririz çünkü bu açılış İngiltere tarihi ve kültürünü görsel bir şölenle anlatıyor. İngilizler hâlâ bu gösteriyi ballandıra ballandıra anlatırlar ve açıkçası haklılar da. Eğer izlerseniz Tower Bridge’in açıldığı nadir anlardan birisini de görebilirsiniz 😊
Victoria & Albert Müzesi
II. Elizabeth’ten önce İngiliz tahtının en uzun soluklu sahibiydi Victoria. Tüm hayatı boyunca eşi Albert’a çok büyük bir aşkla bağlıydı; hem siyasette hem de sosyal hayatta onun düşüncelerine çok önem veriyordu. İşte bu müze de 1852 yılında Kraliçe Victoria ve Prens Albert adına yapılmış. Dünya üzerinde görebileceğiniz en büyük süsleme sanatlarına ve tasarım içeriğine sahip bir müze kendisi. Aynı zamanda dünyanın ilk müze kafesine de ev sahipliği yapıyor.
Burayı uzuuun uzun gezin çünkü müze her kültürden ve coğrafyadan 4,5 milyon eser barındırıyor. Michelangelo’nun Davut heykelinin bir reprodüksiyonu mevcut burada. Ziyaretinizde kumaş kesimi ve tasarımı hakkında eğitimlere katılma şansınız da var. Ama gelmeden önce eğitimlerin ne zaman verildiğini müzenin web sitesinden kontrol etmenizi tavsiye ederiz.
Londra’ya gelmişken bir Fransa turu da yapmak isteyen Piri gezginlerini Fransa gezi rehberimize alalım!