Kendi zaman ve kültürlerinin ötesine geçmiş onlarca sanatçı geldi geçti buralardan. Kimisi hakkettiği değeri ancak seneler sonra gördü, kimisi ise arkasında çok az ama değeri bir o kadar fazla eser bıraktı. Hepsi de sanatçı ve sanatın aslında ne kadar evrensel, zamansız olduğunun birer kanıtı gibiydi.
Yazımız öncesi hatırlatalım: İster modern ister klasik olsun siz de kendini sanatla ve sanatta bulanlardansanız dijital tur rehberi Piri mobil uygulamasını indirerek eşsiz bir sanat yolculuğuna istediğiniz her an çıkabilirsiniz! 😊
Raffaello Sanzio
Raphael olarak da bilinen Raffaello Sanzio, Yüksek Rönesans’ın usta bir ressamı ve mimarıydı. 1483’te İtalya’nın Urbino kentinde doğan Raphael’in yetenekleri genç yaşta fark edildi ve 11 yaşında ressam Perugino’nun yanında çıraklık yapmaya başladı. Sonrasında ise Michelangelo ve Leonardo da Vinci gibi Rönesans’ın büyük ustalarının eserlerini incelemek için Floransa ve Roma’ya gitti. Kendisine sanat dünyasında çok önemli bir yer edinmiş olacak ki bu süreçte birçok öğrencisi ve takipçisi oldu.
Raphael’in eserlerinde uyum, denge ve zarafetin bir yansımasını görüyoruz. Yarattığı figürleri belirli bir estetik içerisinde, dingin ve sakin bir şekilde tasvir etmeyi tercih etmiş. Bu anlamda en ünlü eserlerinden birisi Almanya’da sergilenen “Sistine Madonna”dır. Sanat dünyasında ses getirmiş diğer eserleri ise “Çayırların Meryem Anası”, “Atina Okulu” ve “Başkalaşım.”
Sandro Botticelli
Asıl adı Alessandro di Mariano Filipepi olan klasik sanatçı Sandro Botticelli, Erken Rönesans’ın oldukça etkili İtalyan ressamıydı. 1445’te İtalya’nın Floransa kentinde doğdu. Botticelli çoğunlukla Antik Yunan ve Roma ustalarının eserlerinden ve İtalyan hümanist hareketinin ideallerinden etkilendi. Eserlerindeki figürleri genellikle uhrevi bir ortamda tasvir etti.
Botticelli’nin şüphesiz ki en bilinen eseri, aşk ve güzellik tanrıçasının denizden bir kabuk üzerinde çıktığını gösteren “Venüs’ün Doğuşu”dur. Resim, Erken Rönesans’ın başyapıtlarından biri olarak kabul ediliyor ve Floransa’daki Uffizi Galerisi‘nde sergileniyor. Bir diğer bilinen eseri ise baharın gelişini anlatan, mitolojik figür ve sembollerle dolu “Primavera” tablosudur.
Botticelli, yaşamı boyunca çok rağbet gören bir sanatçıydı. Medici ailesine eserler yaratması için görevlendirildi. Ancak Muhteşem Lorenzo’nun ölümünün ardından Botticelli’nin tarzı bir anda gözden düştü ve nispeten belirsiz bir figür hâline geldi. Eserleri 19. yüzyılda tekrar rağbet görmeye başladı ve Rönesans’ın en büyük ressamlarından biri olarak hak ettiği takdiri topladı.
Johannes Vermeer
Johannes Vermeer, 17. yüzyılda yaşamış Hollandalı bir ressamdı. 1632’de Hollanda’nın Delft kentinde doğdu. Bizler onu gerçekçi ve son derece ayrıntılı ev sahnelerini içeren resimleriyle tanıyoruz. Sanatsal yeteneğine rağmen Vermeer’in çalışmaları yaşamı boyunca pek bilinmiyordu. Eserleri Delft dışına pek çıkamamıştı. Ancak tıpkı Botticelli gibi onun da eserleri 19. yüzyılda yeniden keşfedildi. Günümüzde Vermeer, Hollanda Altın Çağı’nın en büyük sanatçılarından biri olarak kabul ediliyor.
Sanatçı Vermeer eserlerinde parlak bir ışığın yanı sıra yumuşak renkleri kullanarak dingin bir atmosfer yaratıyordu. Tablolarına baktığımızda gündelik hayattan parçalar olduğunu fark ediyoruz. Bu bazen müzik aleti çalan bir kadın, bazen mektup okuyan bir adam, bazense süt döken bir hizmetçi oluyor. Vermeer’in bu gerçekçi ve fotografik üslubu “camera obscura” olarak adlandırılıyor. Bilinen en ünlü eseri ise inci küpeli, sarı ve mavi başörtülü bir kızı betimlediği “İnci Küpeli Kız”dır. “İnci Küpeli Kız” şu anda Hollanda’nın Lahey kentindeki Mauritshuis’de sergileniyor.
Leonardo da Vinci
İşte karşınızda gerçek bir Rönesans adamı!
1452’de İtalya’nın küçük Vinci kasabasında doğan Leonardo’nun yetenekleri genç yaşta fark edildi. Zamanının ünlü sanatçısı ve mucidi Andrea del Verrocchio’nun yanında çıraklık yaptı. Leonardo’nun en ünlü tablosu, tarihin en büyük sanat eserlerinden biri olarak kabul edilen “Mona Lisa”dır. Resim, esrarengiz gülümsemesi, ışık ve gölgenin ustaca kullanımı ve konunun gerçekçi tasviri ile tanınıyor. “Mona Lisa” şu anda Paris’teki Louvre Müzesi’nde sergileniyor. Ayrıca İsa’nın öğrencileriyle birlikte yediği son akşam yemeğini tasvir eden duvar resmi “Son Akşam Yemeği” tablosunu da unutmamak gerek. “Son Akşam Yemeği”, dini sanatın bir şaheseri olduğu gibi Yüksek Rönesans’ın da önemli bir eseridir.
Resimlerine ek olarak Leonardo üretken bir mucit ve bilim insanıydı. Anatomi, optik, hidrodinamik ve uçuş dâhil olmak üzere çok çeşitli konularda ayrıntılı çizimler ve notlar aldı. Uçan makineler, silahlar ve hatta bir helikopter tasarladı. Çizimleri ve notları; merakının, yaratıcılığının ve amansız bilgi arayışının bir kanıtıydı. Yaşamı boyunca icatlarının pek çoğu hayata geçirilmese de dağıtılan defter ve çizimleri onlarca sanatçıya ve bilim insanına ilham olmuştur.
Michelangelo Buonarroti
Michelangelo Buonarroti, Yüksek Rönesans’ın en etkili sanatçılarından biriydi. 1475 yılında İtalya’nın küçük Caprese kasabasında doğan Michelangelo’nun da yetenekleri genç yaşta fark edildi ve 13 yaşında ressam Domenico Ghirlandaio’nun yanında çıraklık yaptı.
Michelangelo, tarihteki en büyük sanat eserlerinden biri olarak kabul edilen heykelleri ve freskleriyle tanınmaktadır. En ünlü heykellerinden biri, İncil kahramanı Davut’u betimleyen 17 metrelik mermer heykeli “Davut”tur. “Davut”, günümüzde Floransa’daki Galleria dell’Accademia’da sergileniyor. Bir başka ünlü heykeli ise Meryem Ana’yı İsa’nın bedenini tutarken betimlediği ve Aziz Petrus Bazilikası’nda sergilenen “Pietà”dır.
Klasik sanatçı Michelangelo, Vatikan’daki Sistine Şapeli’nin tavanını da boyamıştır. Yaratılış Kitabı’ndan sahneleri betimleyen bu freskler, insan vücudunu ayrıntılı ve gerçekçi bir biçimde tasvir etmektedir.
Daha o kadar çoook klasik sanatçı var ki… Onları ve unutulmaz eserlerini keşfetmek isterseniz “Klasik Sanata Yolculuk” adlı sesli içeriğimizi Piri mobil uygulamasından ücretsiz bir şekilde dinleyebilirsiniz!
Klasik sanatın doruklarını yaşadım artık derseniz de “Mutlaka Bilmeniz Gereken 5 Modern Sanat Eseri” yazımıza göz atmanızı öneririz!
