İbrahim Balaban Türkiye’nin, özellikle de Anadolu’nun en değerli ressamları arasında. Kendisi bir Anadolu çocuğuydu ve onun aşkı Anadolu’ydu! 98 yıllık ömrünün son 30 yılını Anadolu’nun halk hikayelerini, masallarını, mitolojisini anlatarak geçirdi Balaban. Ferhat ile Şirin’den, Kerem ile Aslı’dan, Köroğlu’ndan, Nasrettin Hoca’dan bahsetti tuvallerinde. Bu yazımızda İbrahim Balaban’ın sanat yolculuğunu, nasıl başladığını ve en özel eserleri arasında sayılan ‘Ferhat ile Şirin’ tablosunu anlatıyoruz.
Anadolu’dan Başlayan Bir Aşk
1921 yılında, Bursa’nın bir köyünde dünyaya gelmiş İbrahim Balaban. İlkokulu okumuş, sonra devam edememiş eğitimine, ailesi izin vermemiş. Küçüklükten meraklıymış resme; anlattığına göre, bir kitapta gördüğü kanatlı öküzü resmetmek için günlerce uğraştığında yalnızca dört yaşındaymış! Bazen annesinin elinden gergefi zorla alır işlermiş, annesi şaşar kalırmış oğlundaki yeteneğe.
Zaman zaman da günlerini yazar, günlük tutarmış Balaban: “Öküzleri otlattık, babam tarlada; çift sürdük, bel- çapa yaptık, ben öküzlerin resmini çiziyorum…” Bir asırlık ömründe, resmettikleri, aslında Balaban’ın kendi hikayesi. Sanatçı bazen kelimelerle anlatmış yaşadıklarını bazen renklerle. Çok uzun bir eğitim hayatı olmamış ama gerçek bir’ “hikâye anlatıcısı” olarak yetiştirmiş o kendini. Kendi hikayesinden yola çıkarak da Anadolu’nun hikayesini anlatmış, bir ömür…2019 yılındaki vefatının ardından 2 binden fazla resim, binlerce çizim ve tam 11 kitap kaldı geriye Balaban’dan.
20 yaşına varamadan haksız yere hapse düşmüş İbrahim Balaban. Cezası bir süre sonra paraya çevrilince çıkmış; ama gerekli parayı denkleyemeyince 3 yıl daha hapis yatmış. Hapiste zamanını resimler yapıp kendini geliştirerek geçirmiş. Malzeme kısıtlı olduğundan zeytinyağına batırdığı renkli kalemlerle resimler yapmış. Gençliğini, uğradığı haksızlığı, mahpusluk hallerini anlatmış.
Hapis günlerinden birinde, bir söylenti duymuş Balaban: “Nazım geliyor, Nazım, Bursa Cezaevi’ne geliyor!”. Günler geçmiş, Nazım Hikmet’in hapis arkadaşlarının portrelerini çizdiği haberi gelmiş Balaban’ın kulağına. O güne dek Nazım’ın adını bile duymamış Balaban. Ama resim yaptığını öğrenince hemen gidip tanışmak istemiş onunla. Nazım Hikmet, Balaban’daki yeteneği hemen fark etmiş, kendi boya ve fırçalarını vermiş ona; yalnız resimle değil, felsefeyle, ekonomiyle, siyasetle ilgili de ne biliyorsa anlatmış, öğretmiş genç Balaban’a.
Balaban & Naif Resim
Bazı kaynaklarsa Balaban’ın resminden “naif resim” olarak bahsediyor. Naif resim, Avrupa’da 1950’lerde konuşulmaya başlamış. Kelime olarak Latincedeki “nativus”tan geldiği düşünülüyor; saf, dolaysız, yapmacıksız, hatta çocuksu gibi anlamlarda kullanılıyor. Genellikle de hiçbir akademik eğitim almadan, salt yeteneğini kullanarak resim yapan sanatçıların üslubunu ifade ediyor.
Naif ressamların eserlerinde, Ferhat ile Şirin’de olduğu gibi, mekân dışarısı yani doğadır. Ancak bu doğa, ressamın bizzat gördüğü bir manzaradan çok kafasında kurguladığıdır. Yani resimlerde gördüğümüz bir dağ, bir ağaç, bir nehir, bir aslan hiçbir zaman yan yana gelmemiş olabilir… ta ki ressam alıp onları tuvalinde bir araya getirene dek… Aynı şekilde, naif resimlerde zaman da belirsizdir. Bu resimler bize, gece- gündüz, yaz- kış dışında; “şu tarihli yıllar…” izlenimi vermezler. Ki aslolan da ressamın bize göstermek değil, anlatmak istediğidir zaten!
Ferhat ile Şirin
Aşkı için dağları delen Ferhat’ın hikayesini bilmeyen yoktur. Fakat İbrahim Balaban’ın Ferhat ile Şirin’i bir aşk hikayesinden çok öte bir şey görüyoruz. Resmin gerisinde elinde kazmasıyla dağı delmek için çabalayan Ferhat’ı, ona Şirin’den haber taşıyan kuşları, Anadolu toprağında hayat bulan bitkileri, hayvanları görüyoruz. Balaban’ın köyde, tarlalarda büyüyen bir çocuk olduğunu düşününce topraktaki karıncayı, kertenkeleyi, zıplayan tavşanı resmetmesi hiç de sıra dışı değil.
Ferhat ile Şirin tablosuna baktığımızda, Ferhat’ı ya da hayvanları resmetmek için anatomik bir kaygı gütmediğini, resmin genelinde de perspektif kurallarını yok saydığını anlayabiliyoruz. Çünkü o, anlatmak istediği hikâye için renklerin gücünü kullanmayı seçmiş bir sanatçı. Çok zengin bir renk paletiyle, canlı, parlak renklerle çalışmış Balaban. Konuları hep hüzünlüymüş, hep insanın yüreğini sızlatıyormuş gibi görünse de renkleriyle bakanın içini ısıtıyor tabloları.
İbrahim Balaban’ın hikayesini ve çok daha fazlası için Piri Guide uygulamasını indirmeniz yeterli. ‘Türk Sanatına Yolculuk’ adlı içeriğimizde hepsini anlattık.
Sanatseverler için daha çok içeriğimiz var. Mutlaka bilmeniz gereken 5 modern sanatçıyı da bu yazımızda incelik.